EN

Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman, 15 Kasım Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla Bayrak Radyo Televizyon Kurumunu’nda halka seslenişte bulundu.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 42. kuruluş yıl dönümü kutlamalarının açış konuşmasını gerçekleştiren Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman, konuşmasında Kıbrıs sorununa ve iç meselelere de değindi. 
Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman’ın konuşmasının tam metni şu şekilde: 
 
“Değerli yurttaşlarım,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 42. yıldönümünde hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
 
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanına ilişkin 15 Kasım 1983 tarihli Bağımsızlık Bildirgesi Kıbrıs Türk halkının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulurken sergilediği iradeyi açık biçimde ortaya koymakta ve bize yol göstermektedir.
 
Bildirge’nin 22. paragrafı şu sözlerle başlamaktadır: “Bu tarihi günde bir defa daha, Kıbrıs Rum halkına barış ve dostluk elimizi uzatıyoruz”.
 
Ve aynı paragraf, “Aynı Ada’da yan yana yaşamağa mecbur bulunan iki halkın, aralarındaki bütün sorunları eşit düzeyde müzakerelerle, barışçı, adil ve kalıcı bir çözüme ulaştırmalarının mümkün ve zorunlu olduğuna inanıyoruz” sözcükleriyle devam etmektedir. 
 
Kıbrıs Türk halkı, Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasında gerçekleştirilecek olan müzakereler suretiyle ulaşılacak bir çözümü 15 Kasım 1983’te de, ondan sonraki süreçlerde de hiçbir zaman reddetmemiş, hatta 2004 yılında yapılan referandumda “evet” diyerek ve son olarak 2017’de, Crans Montana’da Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte çözüme yönelik son derece yapıcı bir yaklaşım sergileyerek çözüm yönündeki iradesini tüm dünyaya göstermiştir.
 
Bununla birlikte ilgili dönemlerin Kıbrıs Rum Liderlikleri aynı iradeyi ortaya koymamış ve çözüme bu sebeple ulaşılamamıştır. Kıbrıs Türk halkı hiçbir dönemde masadan kaçan taraf olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır.
 
Ancak masadan kaçmamak başka bir şey, masaya hapsolmayı kabul etmek başka bir şeydir. Kıbrıs Türk halkı, sonu gelmeyen ya da başarısızlıkla sonuçlanacağı baştan belli olan müzakere masalarını değil, adada ve bölgede istikrara ve barışa hizmet edecek kalıcı bir çözümü istemektedir.
 
Uzun bir süreden beri Kıbrıs sorununun kapsamlı çözümüne yönelik bir müzakere masasının kurulmadığı herkesin malumudur. Kıbrıs sorununda kapsamlı çözüme yönelik müzakerelerin donmuş olması, adada ve bölgedeki gelişmeler konusunda aynı sonucu doğurmamıştır. Geçen sürede bölgede çok ciddi ve endişe verici gelişmeler yaşanmış, güneyde silahlanma ve askeri anlaşmalar konusunda sorumsuz adımlar atılmış, Kıbrıs Türk halkı, adadaki ve bölgedeki pek çok gelişme konusunda görmezden gelinmiş, yok sayılmıştır.
 
Bütün dünya bilmelidir ki Kıbrıs Türk halkı bu adadaki iki eşit kurucu ortaktan biridir. Kıbrıs Rum halkının bu adada ne kadar egemenlik hakkı varsa Kıbrıs Türk halkının da o kadar vardır. Ve Kıbrıs Türk halkı, egemenlik haklarının ihlal edilmesine, görmezden gelinmesine, yok sayılmasına izin vermeyecektir.
 
Bugün uluslararası ilişkilerde en önemli ve belirleyici konular arasında yer alan güvenlik, enerji, deniz yetki alanları, hidrokarbonlar, ticaret yolları gibi konularda Kıbrıs Türk halkının iradesi olmaksızın karar verilmesi kabul edilebilir değildir. Bu alanlar bu adada ortak yetki alanlarıdır. Bizim Kıbrıs Rum halkının hak ve çıkarlarında gözümüz yoktur. Ama bilinmelidir ki kendi halkımızın hak ve çıkarlarının ihlal edilmesini de asla içimize sindirecek değiliz.
   
Bu sorunun çözüm yolu elbette diyalog, diplomasi ve müzakeredir. Konu kapsamlı çözüme ilişkin müzakere olduğunda bir noktanın altının çizilmesi gerekir. Aynı yolu yürüyerek farklı bir sonuca ulaşmak mümkün olamayacağına göre, yaşadıklarımızdan ders çıkarmak ve yöntemleri değiştirmek şarttır. Kıbrıs Türk halkı, siyasi eşitliğinin pazarlık ya da al ver konusu yapılacağı, zaman sınırlaması olmayan, bugüne kadarki müzakere süreçlerinde defalarca teyit edilmiş yakınlaşmaların yok sayılacağı ve daha önce yaşanmış olduğu ve en açık biçimiyle Annan Planı referandumlarında görüldüğü gibi uzun bir sürecin sonunda Kıbrıs Rum Liderliği’nin retçi tutumuyla karşılaşılması halinde hiçbir şey olmamış gibi bugünkü statükoya geri dönülecek bir süreci kabul etmemektedir.”
 
Bunlar, lanse edilmeye çalışıldığı gibi benim ya da Kıbrıs Tük halkının “ön şartları” değildir. Bunlar çözüm iradesine sahip ve bu iradesini defalarca kanıtlamış olmasına karşın çözümün gerçekleşmesini sağlayamamış bir halkın bunca yıllık deneyimden sonra ortaya koyduğu çözüm metodolojisinin unsurlarıdır ve çözüm isteği konusunda samimiyet varsa, bu böyle kabul edilmelidir.
 
Bir kez daha vurgulamak isterim ki Kıbrıs Türk halkı hiçbir zaman masadan kaçan taraf olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır. Müzakere masasının kurulmasını sağlayacak koşullar olgunlaşana kadar görüşülmesi gereken çok konu ve bunların görüşüleceği bir görüşme masası vardır.
 
Kapsamlı çözüme yönelik çözüm odaklı bir müzakere masası varsa orada olacağız. O masa henüz kurulamadıysa, adadaki iki halkın günlük hayatlarını kolaylaştırmaya, güvenin tesis edilmesine, kazan-kazan ilkesi çerçevesinde ilerideki çözüme katkıda bulunacak biçimde işbirliklerinin ve çözümlerin üretilmesine yönelik görüşme masasında olacağız.
 
Ama masa dışında da bir dünya var ve benim halkım da tüm halklar gibi dünyayla buluşma hakkına sahiptir. Daha önce olduğu gibi bu dönemde de, Türkiye Cumhuriyeti’nin açılmasına yardımcı olacağı diplomatik olanaklardan da yararlanarak, gözlemci üye olduğumuz Türk Devletleri Teşkilatı, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı yanı sıra, Avrupa Konseyi’nde, Avrupa Birliği’nde, şemsiyesi altında sürdürülen görüşmelerde Kıbrıs Rum Liderliği ile eşit statüde olduğumuz Birleşmiş Milletler’de ve erişebildiğimiz her yerde halkımızın hak ve çıkarlarını sonuna kadar savunacağız.
 
Çözüm iradesine sahip olan ve bu iradeye sahip olduğunu defalarca kanıtlamış Kıbrıslı Türklerin çözümsüzlüğün bedelini ödemeye mahkum edilmesini adil bulmamızı, bunu içimize sindirmemizi kimse istemesin. Adada bizim irademize karşın çözüme ulaşılamadı diye gençlerimizin uluslararası spor müsabakalarında yer alamamasını, bilim insanlarımızın, sanat insanlarımızın, iş insanlarımızın dünyayla buluşmakta sınırlamalarla karşılaşmasını, ekonomimizin gelişmesinin önüne sürekli engeller çıkarılmasını, çocuklarımızın arasında annelerinin babalarının veya kendilerinin doğum yerine bakarak ayrımcılık yapılmasını kader diye kabullenmemizi kimse bizden beklemesin.
 
Kıbrıs Türk halkı soğukkanlıdır, sabırlıdır ama aynı zamanda kararlıdır. Bu halk en zor koşullarda vardı, bugün vardır, yarın da var olacaktır. Kimse bizi görmezden gelemeyecek, yok sayamayacaktır. Dünyayla buluşmamızı kimse engelleyemeyecektir.
 
Bu zorlu mücadelemizde Türkiye’nin dün olduğu gibi bugün de her koşulda yanımızda olduğunu, sarsılmaz kardeşlik bağlarımız çerçevesinde gelecekte de kayıtsız şartsız yanımızda olacağını bilmek bizim en büyük güvencemizdir.
 
Bu vesileyle kısa bir süre önce devlet geleneklerimiz doğrultusunda göreve başladıktan sonraki ilk ziyaretimi gerçekleştirdiğim Türkiye’de görüştüğüm, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sn. Cevdet Yılmaz ve Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’a nazik misafirperverlikleri için bir kez de huzurlarınızda yürekten teşekkür etmek istiyorum. 
 
Bu arada halkımızın içeride de ciddi sıkıntıları vardır ve bu sıkıntıların hızla aşılması için hep birlikte çok çalışmamız gerekmektedir. Nüfusumuzu bileceğiz ve bir nüfus politikasını hayata geçireceğiz. Nüfus politikası yanında ciddi bir muhaceret politikasını da geliştirme ve ülkemizi güvensiz bir ülke konumuna düşme riskinden hızla uzaklaştırma zorunluluğumuz vardır.
 
Sağlıkta alt yapı ve sistem sorunlarımızı görmezden gelmeden, hızla harekete geçmek şarttır. Eğitimde prefabrik sınıflar, anadili Türkçe olmayan çocukların adaptasyonu, kalite odaklı olmayan yükseköğretim gibi sorunları hızla ve planlı bir şekilde aşmak mecburidir. Beyin göçü tahammül sınırlarını çoktan aşmıştır. Beyin göçünü engelleyecek, tersine göçü başlatacak paketler, programlar, planlar hızla hayata geçirilmelidir.
 
Yurttaşlarımızın eşitliği, kardeşliği ve birliği vazgeçilmezimizdir. Irkçılık, ayrımcılık bu topraklarda asla geçit vermeyeceğimiz anlayışlardır. Ne ırka, ne dine, ne dile, ne cinsiyete, ne doğum yerine, ne de benzerlerine dayalı ayrımcılığa geçit veririz. Bu memlekette yaşayan her çocuk bizim çocuğumuzdur ve bir tek çocuğumuzun sağlık hizmetlerinden, eğitim hizmetlerinden yararlanmada yaşadığı sorunlar veya uğrayacağı ayrımcılık dolayısıyla gözünden akan bir damla yaş bu halkın yüreğini deler.
 
İnsanlarımızın, özellikle dar gelirli insanlarımızın alım gücündeki düşüş, ülkedeki hayat pahalılığı, güneyin pek çok konuda kuzeyden daha ucuz hale gelmesi meselemizdir, gailemizdir. Üreticilerin üretimden kopma noktasına gelmesi gailemizdir. Turizm ve yükseköğretim yatırımlarıyla kalkınmayı hedefleyen bu ülkede çevre en büyük gailelerimizden biridir ve bu alanlarda hep birlikte çalışarak az zamanda ciddi işler yapma yükümlülüğümüz vardır.
 
Bu halk, bu güzel adaya sevgiyle, aşkla bağlı bireylerden oluşur. Bu adada doğan, burada yaşayan hiç kimse buraları terk etmek istemez. Bu ülkeyi yönetme konumunda olan bizlerin görevi bu adayı insanlarımız için güvenli, huzurlu, mutlu, medeni ve insan onuruna yaraşır bir hayat sürecekleri bir mekana dönüştürmektir. Bunun için de en büyük zenginliğimiz olan yetişmiş insan gücümüzle, liyakat esasına göre seçilmiş kadrolarımızla, ciddiyetle ve hep birlikte gece gündüz demeden çalışma yükümlülüğümüz vardır.
 
Bu, hem bu adada son derece güç koşullarda büyük bir varoluş mücadelesi vermiş büyüklerimize, hem de bu adayı miras bırakacağımız gençlerimize ve çocuklarımıza karşı yükümlülüğümüzdür. Topluluk değil toplum olmanın, halk olmanın birinci koşulu benleri bizde buluşturmak, biz olmaktır. Farklı düşünceler zenginliğimizdir, yaşam biçimi haline getirdiğimizi defalarca kanıtladığımız demokrasinin gereğidir. Düşünce özgürlüğünün kullanılma biçimi bu ülkede üzerine titrememiz gereken gururumuzdur. Ve bunların yanında hepimizi bir noktada buluşturan, bizi BİZ yapan, asla ayrışmayacağımız iki aşkımız vardır. Biri çocuklarımıza, diğeri bu topraklara sevdamızdır.
 
İddiamız nettir: Biz bu topraklarda hep vardık, bugün varız, gelecekte çok daha iyi koşullarda var olmaya devam edeceğiz.
 
Varoluş mücadelemizin önderleri Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Raif Denktaş’ı, bu topraklar ve çocuklarımız için hayatlarını feda eden aziz şehitlerimizi, varoluş mücadelesinde görev almış ve bugün hayatta olmayan tüm insanlarımızı saygıyla ve minnetle anar, gazilerimize teşekkürlerimi iletir, sağlıklı ve uzun ömürler dilerim. 
 
Cumhuriyet Bayramınızı yürekten kutluyor, hepinizi saygı ve sevgiyle kucaklıyorum.”