EN

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin bugün (30 Ocak 2023) almış olduğu karara ilişkin Cumhurbaşkanlığı Açıklaması

Sayın Cumhurbaşkanımız göreve gelir gelmez, elli yıldır çözümsüzlüğe mahkum edilen Kıbrıs konusunu bir uzlaşıyla neticelendirmek hedefiyle yeni bir vizyon ortaya koymuştur. Hal böyleyken, BM Güvenlik Konseyi bugün almış olduğu kararın müzakere zeminine atıf yapan paragraflarında, sahadaki durumu
yine görmezden gelerek, statükonun muhafazasına yönelik ifadelere yer vermiş ve BM Güvenlik Konseyi bu sorunun gerçek anlamda çözülmesiyle ilgilenmediğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. 
 
Kararın yeni bir siyasi sürece atıf yapılan paragraflarındaki ifadeler kabul edilmezdir. Tekrarlamakta fayda görülür ki, Kıbrıs Türk Tarafı, Kıbrıs Türk Halkını yarım asrı aşkın bir süredir hak mahrumiyeti ve insanlık dışı izolasyona mahkum eden, Kıbrıs Rum tarafına haksız ve hukuksuz olarak
yaratılan illüzyon çerçevesinde tüm adayı temsil etme imkanını tanıyan ve
defa defa aynı şeylerin siyasi yelpazenin her kanadından gelen Liderler tarafından müzakere edilip, sürekli başarısızlığa uğramak suretiyle tüketilen zeminden rızasını çekmiştir. 
 
Bir uzlaşmazlığın çözümüne yönelik yapılacak müzakerelerin başlayabilmesi için yerleşmiş tek kural vardır: ihtilaflı taraflar müzakere edecekleri zemin üzerinde anlaşmak zorundadır. Gelinen noktada, BM Genel Sekreteri'nin de Güvenlik Konseyi'nin aldığı kararla onayladığı ilgili raporunda açıkça ifade ettiği gibi, iki tarafın yeni ve resmi bir müzakere sürecine başlaması
için gereken bir ortak zemin bulunmamaktadır. Kıbrıs Türk Halkı geleceğini,
müktesep hakları hilafına dikte edilen zorlama zeminlere ve çözüm
modellerine teslim etmeyecektir. Kıbrıs'ta bir çözümle ilgilendiğini ifade eden uluslararası çevrelere, statükoyu korumaya yönelik ifadelerden imtina ederek, iki tarafın üzerinde anlaşma sağlayacakları bir zemine destek vermelerini tavsiye ediyoruz.
 
Kıbrıs Türk Tarafı, müktesep haklarımızın, yani egemen eşitliğimizin ve eşit uluslararası statümüzün teyidiyle, yeni ve resmi bir müzakere sürecine hemen
geçilebileceğini hem sözlü hem de yazılı bir şekilde defaten ifade etmiştir.
 
Cumhurbaşkanımızın yeni vizyonu zemininde Kıbrıs konusunu kısa sürede adil ve kalıcı bir uzlaşıyla sonuçlandırmaya yönelik resmi müzakereleri başlatma
çağrısını, bu vesileyle yeni seçilecek Rum Lidere de iletiriz. 
 
Ortak zeminin olup olmadığının tespitine yönelik çalışmalar devam ederken, Kıbrıs Türk Tarafı, herhangi bir şarta bağlı olmadan, iyi niyeti ve yapıcı yaklaşımının bir göstergesi olarak, 1 Temmuz ve 8 Temmuz 2022 tarihlerinde BM Genel Sekreteri vasıtasıyla, Rum tarafına iletmiş olduğu iki mektupla,
toplamda altı konuda iş birliği önerisi yapmıştır. Hem Kıbrıs Türk Halkının,
hem Kıbrıs Rum Halkının, hem Kıbrıs Adası’nın, hem de bölgemizin istikrar ve refahına katkısı olacak, kazan-kazan ilkesiyle hazırlanmış olan
önerilerimiz, uluslararası toplum tarafından olumlu karşılanmış, Kıbrıs Rum liderliği de bu önerilerin önemini görmezden gelememiş ve bugüne kadar resmi yanıtlarını bekletmişlerdir. Bahse konu Güvenlik Konseyi kararında bu altı
iş birliği önerimize atıf yapılmaması bir eksikliktir. Önerilerimiz sadece
esasa dair detayları değil, aynı zamanda bu başlıkların nasıl görüşüleceğine ilişkin yöntemi de içermektedir. Hepsi de önemli ve acil olmakla birlikte önermiş olduğumuz altı iş birliği alanının bazılarının bekletilme şansı yoktur. Cumhurbaşkanımız, iki tarafın iş birliğini elzem olarak görmektedir
ve önerilen altı alandaki iş birliğinin gerçekleştirilmesi için gayretlerini
sürdürecektir. Bu iş birlikleri sayesinde atılacak somut adımlarla, hem Kıbrıs Türk Halkının, hem Kıbrıs Rum Halkının hayatına dokunacak projeleri hayata geçirme kararlılığımızı da bir kez daha paylaşırız. 
 
Benzer bağlamda, Kıbrıs Türk Tarafı, İki Taraflı Teknik Komitelerin iki
Halkın gündelik hayatını kolaylaştırmaya yönelik sürdürmekte olduğu faaliyetleri ve somut iş birliği projelerini desteklemeye devam edecektir.
 
Karardaki Kapalı Maraş'a ilişkin ifadeler, uluslararası toplumun değişime yönelik sığ siyasetinin bir tezahürüdür. Tekrar etmekte fayda görüyoruz ki, Kıbrıs Adası'nda sahadaki durumu yansıtan değişim, Maraş açılımı ile başlamıştır ve bu siyasetimiz diğer alanlara yayılarak devam edecektir.
Maraş'ı kapalı şekilde kaderine terk etmek, sadece statüko bekçiliği değil, eski sakinlerin haklarını göz ardı etmek anlamına gelmektedir. 
 
Maraş 2020'ye kadar neden kapalı kalmıştı? Bunun sorumlusu ilk başta
uluslararası toplumun yanlı tutumu ve Rum uzlaşmazlığıdır. Siyasi sürece dair pozisyonumuzda olduğu gibi, Kıbrıs Türk Halkı geleceğini kendi tayin edecektir ve ülkemizin herhangi bir toprak parçası da Rum iradesine teslim edilmeyecektir. 
 
Kapalı Maraş'ın eski sakinlerinin, Meclisimizin kabul etmiş olduğu 67/2005 sayılı Yasa tahtında kurulan ve uluslararası tanınmışlığı bulunan Taşınmaz Mal Komisyonu'na (TMK) başvurmuş olmaları ve TMK'nın bu başvuruları değerlendiriyor olması, atılan adımların isabetli olduğunun göstergesidir.
Buna karşı çıkmak, yalnız hak mahrumiyeti değil, hukukun engellenmesi anlamına gelmektedir.
 
Anılan kararda bir başarı olarak aksettirilmeye çalışılan, ancak gerçekte 10 yılı aşkın bir süredir Rum engeline takılan hayvansal olmayan işlenmiş gıdanın ticaretine yönelik belirlenmiş birkaç ürünümüzün satışı, Rum bürokrasisine rağmen, sembolik olarak başlamıştır. Asıl başarı, Kıbrıs Türk üreticilerin herhangi bir kısıtlamaya tabi tutulmaksızın, tercihli bir şekilde ürünlerini uluslararası pazarlara ulaştırabilmeleridir. Bu
doğrultuda, bu kısıtlamaların tamamen kaldırılmasına yönelik uluslararası topluma da büyük bir görev düşmektedir. Son altı ayda sınır geçişlerinde Rum muhacereti tarafından çıkarılan zorluklar da, ekonomik iş birliği yapılabilmesinin önünde önemli bir engel teşkil etmeye devam etmektedir.
Sınır geçişlerindeki zorlukların aşılmasına yönelik ilgili makamlarımızla istişare içerisinde girişimlerimiz devam etmektedir.
 
Kararda, Kıbrıs Türk Halkının on yıllardır maruz bırakıldığı insanlık dışı
izolasyona değinilmemesini, buna sebep olanların gerçeği gizleyerek,
ayıplarını örtme çabası olarak değerlendirmekteyiz.
 
1960'ta, iki Halkın egemen eşitliklerinden kaynaklanan rızalarıyla kurulan ortaklık Cumhuriyeti'ni, 1963'te silah zoruyla bir Rum Devleti'ne dönüştüren
Rum liderliğinin rızası ile 1964 yılından itibaren operasyonlarını sürdüren BM Barış Güçü'nün, ülkemizdeki faaliyetlerini yasal bir zemine oturtmak şarttır. Bu amaca yönelik olarak Dışişleri Bakanlığımızın hazırlamış olduğu Kuvvetler Statüsü Anlaşma taslağı BM yetkililerine iletilmişti. Halihazırda gerek bizim gerekse BM'nin kabul edebileceği bir anlaşma üzerinde müzakereler devam etmektedir. Gerçek böyleyken ve BM, Dışişleri
Bakanlığımızın önerisine karşı öneri vermişken, bunu saklamak ve bu
operasyonların GKRY'nin rızası ile 1 yıl daha devam edeceğini karara
yansıtmak, iyi niyetle bağdaşmamaktadır. KKTC sınırları içerisinde, iyi niyetimizle faaliyetlerini yürütebilen BM'nin bu tavrı, göstermekte
olduğumuz müsamahanın suistimali olarak değerlendirilmektedir.
Cumhurbaşkanımızın beklentisi, bu hususta ivedilikle karşılıklı kabul
edilebilir bir mutabakata varılmasıdır. 
 
Kıbrıs konusunu adil ve kalıcı bir uzlaşıya ulaştırma hedefiyle, iki egemen Devlet'in, iki Halkın faydasına olacak işbirliğine ilişkin çabalarımızı yoğunlaştırarak, hem iki Tarafın, hem Kıbrıs Adası'nın, hem de Doğu Akdeniz Bölgesi'nin istikrar ve refahına katkıda bulunacak, hak ve çıkarlarımızdan ödün vermeyerek, diplomasi odaklı politikamızı kararlı bir şekilde sürdüreceğiz.